Korkunun nasıl bir duygu olduğunu yaşayan her canlı bilir. Herkesin kendine özgü bir korku türü vardır. KORKU İLE DOLU BİR BEYİN SEVGİYİ ÖTELER, merhameti ve şefkati hasıraltı eder. Korku insan için yıkıcı ve yok edici bir enerjidir. Akıl karman çorman olur. Kendine öyle bir rol biçer ki, kediden kaçan fare gibi binbir yol dener. Hiç olmadık düşünce ve hayallere kapılır.
Korku insanı saptırır. Aptallaştırır.
Benim yazım tarzımı bilenler bilir, çocukluk ve gençlik anılarım ile başlarım, konuyu kendimce gündeme bağlarım. Çoğu yazılarım hep çocukluk ve gençlik anılarımla doludur. Kısmetse tüm makalelerimi topladığım bu kitaplar dizisini beğeninize sunacağım en yakın zaman da... Neyse efendime söyleyeyim! Babam hayatta korkumu yenmemi sağlayan ilk kalp atışım olmuştur. Mübarek Ramazan ayında başlar bu korku yenme seanslarım, evimizin üçyüz bilemedin, dört yüz metre uzağındaki fırına ekmek almaya gitmek ile başlar. Babamın en büyük keyfi sahurda sıcak ekmek yemesidir. Ben de kendini çocuklarına adamış böyle sevgi dolu bir adamı, çocuk aklımla kıracak değildim... Aslında affedersiniz köpekler gibi korkuyordum. Ama babam üzülür, onun güvenini kaybederim diye, korkmuyorum baba derdim... Babamın beni bir ebeveyn olarak gecenin bir yarısı fırına ekmek almaya göndermesinin, güvenle göndermesi komşumuzun karakol olması ile alakası vardı. Karakol tüm ihtişamı ve aydınlığı ile mahallemizin ortasında bir gece lambası gibi yanıyordu.
Korku öyle bir duygudur ki içinizde onunla savaşı kazandığınızda tüm dünyaya meydan okursunuz. Babamın sahurda sıcak ekmek yeme keyfi beni korkusavar yapmıştı adeta... Artık ne karanlıktan, ne karanlıktaki tuhaf seslerden, ne karanlıkta rüzgarın ıslık çalmasından, asla hiçbir şeyden korkmuyordum. İçimdeki korkuyla olan savaşı yenmiştim. Daha çocuk yaşta korkuyu ve korku sözcüğünü yaşamımdan çıkartıp atmıştım...
Korku ile aramda hiçbir organik bağ kalmamıştı... Belki de yaşamımdaki en büyük sorun olacak yaratıcıdan böylece kurtulmuştum. Korku, yaşamdaki en büyük sorunlardan biridir insanlar için...
Korkular çeşit çeşittir. Siyasetçiler için de koltuk bir zırhtır bazen… Bazıları için özellikle! Koltuklarını kaybettiklerinde, koltuğa duyulan gücü kaybedeceklerini, o koltuktan kalktıktan sonra başlarına gelecek her şeyi gögüsleyebilecekleri şeylerden korkarlar. Koltuktan kalkma ya da onu bırakma korkusu, o koltukta otururken yaptığı yanlışların önüne gelmesinden korkar. Hesap sorulmasından korkar. Eğer böyle bir yanlışı yoksa o koltuğu bırakmaktan korkmaz tabi ki de, ya varsa...
Başı dik, omuzları dik, kalkar gider ve yaşamına kaldığı yerden devam eder. Korku cezadan daha beter tahribat yaratır, korkak yüreklerde... Başkasına ceza vereceğim derken daha büyük çıkmazlarda bulur kendisini korku ruhunu silah olarak kullananlar.
Korku ile yaşayanlar her gün ölürler...
İnsanlarla oynamamalı, bir yerleri var, ince bir yerleri... İşte oraya değmemeli! Usta yazar Yaşar Kemal'in bu sözünü çok beğenirim...
Senin korkuların var diye; sen korkağın tekisin diye kimseye ama hiç kimseye gücünü kullanarak dokunamazsın!
Yoksa gün gelir senin dokunduğun yerden sana dokunurlar. Ne olduğunu anlamadan kendini bir hiçlik deryasında bulursun… Ve sana derler ki!
ETME KULUM BULURSUN, İNLEYE İNLEYE ÖLÜRSÜN…
6 ŞUBAT KAHRAMANMARAŞ DEPREMİ;
Ülkemizin, geçen yıl şubat ayında "asrın felaketi" olarak nitelenen, 6 Şubat'ta Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde saat 04.17'de 7,7 büyüklüğünde, Elbistan ilçesinde saat 13.24'te 7,6 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Kahramanmaraş'ın yanı sıra Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Malatya ve Elazığ'ı vuran asrın felaketinde 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti, 107 bin 213 kişi yaralandı. Türk Milleti olarak anın ve korkunun en büyüğünü yaşadık. Ağzı süt kokan bebekler, masum çocuklar, binlerce genç, yaşlı insanlarımız öldü…
Umudumuz ve beklentimiz Türk Milletinin bir daha böyle bir felaketi yaşamaması...
Yaşayarak ve deprem korkusunu iliklerimiz de hissederek öğrendik ki; Deprem değil tedbirsizlik öldürüyor.